4 Aralık 2009 Cuma

Farrah Diba Pehlevi-Şahbanu



Salaytı İndir

Ekim.1938'de Tahran'da dunyaya geldi.Babasi merhum Sohrab Diba Iran ordusuna mensup bir subaydi.St.Cyr okulundan mezun olduktan sonra Paris'te hukuk tahsili yapmis ve kizi Farah, ilkokul 2. siniftayken hayata gozlerini yummustu...O andan itibaren Bayan Faride Diba hayatini kizinin yetistirilmesi isine adadi... Ogrenci Farah Diba Tahran'da Jeanne D'arc ve Razi okullarinda okudu ve tabii ilimler bolumunden mezun oldu.Daha sonra Paris'e giderek mimarlik okuluna devam etti.24.Aralik.1959'da Iran Sahi Riza PEHLEVI ile evlenerek İran Kralicesi oldu.3 kez evlenen Muhammed Rıza Pehlevi ilk evliliğini 1939'da Mısır Kralı I. Fuad'ın kızı Fevziye, ikinci evliliğinide 1951'de Süreyya ile yapmıştır. Ancak iki evliliği de erkek varis olmadığı için bitirmiştir. 1959'de evlendiği üçüncü karısı Farrah Diba'nın 1960'ta Rıza Pehlevi'yi doğurması ile Pehlevi Hanedanı bir erkek varis kazandı. Bu evlilikten iki erkek iki kız çocuğu olmak üzere 4 çocuğu vardır. Diba, 1967'de kraliçe oldu ve İran tarihi boyunca taç giyen ilk kadın unvanını kazandı. Evlendikten sonra tüm ilgisini sosyal çalışmalara yönelten kraliçe; kadınların özgürleşmesine, spor ve sanat faaliyetlerinin geliştirilmesine önem verdi; eğitim, sağlık, kültür ve yardım konulu yirmi dört derneğin başkanlığını yürüttü. Farah Diba'nın sanata olan tutkusunun, İran'daki kültürel ortamın canlanmasına büyük katkısı oldu: İranlı genç sanatçıları desteklemesi, eski geleneksel sanatlar ve mimarlıkla ilgili müzelerin açılmasında itici güç oluşturdu...

Yazının Devamı İÇin www.eyme.org

Slaytı İndir

1 Aralık 2009 Salı

Claude Monat Resimleri



Slaytı İndir14 Kasım 1840'da Paris'te doğmuş olmasına rağmen, çocukluktaki ve ergenlikteki tüm izlenimleri ailesinin 1845 yılında taşındığı Le Havre ile bağlantılı. Gençlik yıllarında çizdiği karikatür portreleri, o sıralar çalışmakta olduğu resim gereçleri dükkanında sergilenmeye başlamış.
Zaman içinde Boudin tarafından açık havada çalışmaya ikna edilmiş ve bir süre sonra manzara resimleri çalışmaya başlamış. Bir ressam olma isteğine karşı çıkmayan ailesiyle, akademik sanata karşı eleştirileri ve düzgün bir okula girmeyi reddetmesi sebebiyle sık sık tartışmak zorunda kalmış. Askerliğini tamamladıktan sonra başladığı Académie Suisse'te Pissarro ve Cézanne ile tanışmış. Daha sonra girdiği Atelier Gleyre'de ise Bazille, Renoir ve Sisley ile yakınlaşmış. 1860'lar civarında, Emile Zola ve Adouard Manet'nin de sıkça uğradığı Café Guerbois'yı mesken tutmuş. Monet'nin mesleki açıdan dönüm noktası, Renoir ile birlikte yaptıkları Bougival'deki La Grenouillere isimli yüzer bir restoranın resmi ile gerçekleşmiş.

Devamı İçin Tıklayınız


Slaytı İndir

19 Kasım 2009 Perşembe

Rebecca Filmi




Slytı İndir

Rebecca yönetmen Alfred Hitchcock'un aynı zamanda ilk Amerikan yapımı filmi olma özelliğini taşıyor Rebecca 1940, Oscar ödüllü bir psikolojik gerilim filmidir. Alfred Hitchcock tarafından yönetilmiştir. İngiliz yazar Daphne du Maurier'in 1938 tarihli romanı Rebecca'dan uyarlanmıştır.Du Maurier'in romanı Charlotte Bronte'nin Jane Eyre adlı romanından esinlenerek yazılmıştır. Filmde oynayan Joan Fontaine, aynı zamanda 1944 yapımı Jane Eyre'de de başrol oynamıştır.1940'ta En İyi Film dalında Akademi Ödülü'nü kazanan filmin yapımcısı David Selznick'in bir önceki filmi Rüzgar Gibi Geçti de, aynı dalda ödül sahibi olmuş ve efsaneleşmiş . Genç bir Amerikalı kız, burnu büyük ve zengin Amerikalı Bayan Van Hopper'ın refakatçisi olarak.Monte Carlo'ya gidiyor. Bir gün, eşi ölmüş olan zengin ve etkileyici Maxim de Winter'la tanışıyor. Adam, ona önce nezaketsiz bir küçümsemeyle davranmasına karşın, kısa süre sonra evlenme teklif ediyor, kız da bunu kabul ediyor.

Slaytı İndir

Çift, adamın atalarından kalma evine, Carnwall'daki kasvetli Manderley malikânesine dönüyor. Orada onları karşılayan kalabalık personeli idare eden göz korkutucu kâhya Bayan Danvers, kızı evin hanımı olarak kabul etmek istemeyen kıskanç ve saplantılı birisi. Genç kızın, evin kendinden önceki güzel hanımının, Rebecca'nın anısının evi sardığını ve eski Bayan de Winter'ın gölgesinde yaşamaya mahkûm olduğunu öğrenmesi uzun sürmüyor. Karmaşık bir soruşturma, Manderley'nin ilk hanımı hakkındaki korkunç sırrı ortaya çıkarıyor.
Hitchcock'un en iyi filmleri arasında sayılan Rebecca, tam bir oyunculuk ve yönetmenlik gösterisi. Film, 1940 En İyi Film ve En İyi Siyah-Beyaz Görüntü Oscarları sahibi. Devamı İçin...

16 Kasım 2009 Pazartesi

Rüzgar Gibi Geçti



Slaytı İndir

Rüzgâr Gibi Geçti, orijinal adıyla Gone with the Wind, Margaret Mitchell'ın Pulitzer Ödüllü aynı adlı romanından sinemaya uyarlanmış 1939 ABD yapımı bir filmdir.Film 14 dalda Oscar'a aday olmuş ve 10 dalda bu ödülü kazanmıştır. Amerikan Film Enstitüsü'nün hazırlarıdğı tüm zamanların En İyi Filmleri listesinde (AFI's 100 Years... 100 Movies) dördüncü sıradadır. Filmin baş kadın kahramanı Scarlett O'Hara rolü için 1400 aktris denenmişti. O zamanlar pek tanınmayan genç İngiliz aktris Vivien Leigh sonunda Scarlett olarak seçilmişti. 125 günlük çalışmasının sonucunda 25.000 $ kadar kazanmıştı. Buna karşılık o zamanın en önemli 'star'ı Clark Gable bu rol için biçilmiş kaftandı,başka biri düşünülmedi bile ve 71 günlük çalışmasıyla 120.000 $ gibi bir ücret almıştı.
Yazarın Amerikan iç savaşını ve savaş sonrasını anlatan ilk ve tek kitabıdır.
Rüzgâr Gibi Geçti ilk kez 1936'da yayınlandı. 1939'da aynı adla sinemaya
aktarıldı.
Kitap, Amerika'nın en çok satan eseri olurken, filmi de en yüksek gelir
getiren film olma özelliğini 21 yıl süreyle korudu.

Yazının Devamı İçin Tıklayınız

Slaytı İndir

5 Kasım 2009 Perşembe

Gelinin Babası Filmi-Father Of The Bridge


Slaytı İndir
Bir baba, kızının evlenme niyeti karşısında paniğe kapılır: Çünkü ona göre kızı hâlâ bir çocuktur!.. Öte yandan, damada da sempati duymaz ve hele pahalı bir düğün planlarıyla çileden çıkar. Özlemle anımsanan 1950 yapımı salon komedisi film.
Vincente Minnelli yönetiminde Spencer Tracy, Elizabeth Taylor ve Joan Bennett ten oluşam muhteşem üçlü birarada. Aynı film 40 yıl sonraki yeniden çevrilmiştir. Ama nerede o ilk filmin büyüsü. Charles Shyer'ın aşırı duygusallığına ve Steve Martin'in şaklabanlıklarına katlanmak zorundasınız. Onlara yardım etmeleri için de garip birini (Martin Short) tutarlar .Bu filmde anne rolündeki Diane Keaton ın oyunculuğu önemlidir.
Spencer Tracy; 1930-1967 arasında 74 filmde oynamış olan Tracy Sinema sektörünün en iyi aktörlerinden biri kabul edilen oyuncu, AFI'nın "100 yılın 100 starı" listesinde 9. sırada yer aldı. En iyi aktör dalında 9 kez Oscar ödülüne aday oldu, iki kez ödülü kazandı. Art arda iki oscar ödülü kazanan ilk oyuncudur. Aktör son filmi Guess Who's Coming to Dinner'ın bitmesinden 17 gün sonra kalp krizi geçirerek öldü. Hollywood'un gerçekçi aktörlerinden olan Spencer Tracy ölümünden yıllar sonra bile en iyi aktörler arasında gösterildi ve sanatı yeni oyunculara örnek oldu. 1988 yılından bu yana Los Angeles'taki Kaliforniya Üniversitesi başarı gösteren oyunculara Spencer Tracy Ödülü vermektedir. Seyirciye verdiği güveni başka hiçbir oyuncu sağlayamamıştır. Slaytı İndir

Slaytı İndir

3 Kasım 2009 Salı

Oz Büyücüsü Filmi-The Winzard Of Oz



Slaytı İndir
İsmini L. Frank Baum’un evrak dosyasının O-Z bölümünden alan Oz Büyücüsü kitabından esinlenerek çekilen filmde, hikâyenin kahramanı Dorothy, hayattan zevk almayı bilmeyen mutsuz çift, amcası Henry ve halası Em ile birlikte Kansas’ta tek odalı bir kulübede yaşamaktadır. Filmde Dorothy’nin fırtınaya yakalanmasına neden olan, küçük kara köpeği Toto’dur. Dorothy, sevimli köpeği Toto komşusu tarafından elinden alınmak istenince evden kaçar. Pişman olup geri dönmeye çalıştığı sırada bir hortuma yakalanır ve kendisini Oz'un renkli dünyasında bulur Fırtınanın ardından ikisi birlikte Dorothy’nin uzun zamandır keşfetmek istediği ama gittikten sonra da geri dönmeye can attığı Oz’a sürüklenirler.Victor Flemingin yönettiği ve Judy Garland, Frank Morgan, Ray Bolger oynadığı 1939 yapımı The Wizard of Oz nesilden nesile çocukları, büyükleri, aileleri, dostları biraraya getiriyor.Oz ülkesinin sihirli dünyası, büyülü ormanları, danseden korkulukları ve şarkı söyleyen aslanlarla bizleri birbirinden güzel şarkılar eşliğinde maceradan maceraya sürüklüyor. Amerikan Film Enstitüsü`nün 1500 üyesinin katıldığı oylamada en iyi müzik kategorisinde 1939 yapımı Oz Büyücüsü` filminde Judy Garland`ın seslendirdiği `Over The Rainbow` birinci oldu. Slaytı İndir

Üzerine düştüğü ev, Doğu'nun Kötü Cadısı'na aittir. Onu öldüren Dorothy birden bire Oz'un en ünlü şahsiyeti haline gelir. Kardeşini öldüren Dorothy'den intikam almak isteyen Batı'nın kötü cadısı, genç kızın peşine düşer. Cadıdan kaçan Dorothy, Oz Büyücüsü'nün yardımını istemek için onun yaşadığı Zümrüt Şehri'ne gider.

Slaytı İndir

2 Kasım 2009 Pazartesi

Pariste Bir Amerikalı Filmi



Slaytı İndir

1951 yapımı filmin yönetmeni ünlü yönetmen Vincente Minnelli. Minnelli'nin 1950'li yıllarda yapmış olduğu bir çok müzikalde olduğu gibi bu filmde aşk teması üzerine şekilleniyor. Henüz renkli filmin ilk yıllarında çekilen bu film renk uyumunu çok başarılı bir biçimde kullanıyor. Gene Kelly’nin başrolünü üstlendiği tüm zamanların en başarılı müzikallerinden biri olan An American in Paris (Paris’te Bir Amerikalı) ingilizce ve fransızca diyaloglar içermektedir. 3 karakter üzerinden giden bu filmde; Amerikalı bir ressam, bir müzisyen ve Fransız bir şarkıcı anlatılmaktadır.Filmin hemen başında bu karakterler dış ses olarak tanıtılır. Ardından filmdeki baş kadın oyuncu yani Leslie Caron izleyiciye anlatılmaktadır. Bu karakter, kitap okumayı seven sempatik bir kişilik çizmektedir
Savaş sonrası Paris’te kalan iki Amerikalı, ressam Jerry Mulligan (Kelly) ve besteci Adam Cook (Levant), Paris’in bir sanatçı için en ideal yer olduğuna inanmaktadırlar. Jerry, Fransız arkadaşının nişanlısı Lise Bouvier (Caron) ve zengin dul Milo Roberts (Foch) arasında kalır. Kısa sürede filizlenen Jerry ile Lise’nin yasak aşkı, ünlü ressamların tablolarından esinlenmiş dekorlar önünde gösterişli bir dans şölenine dönüşür.Slaytı İndir
Film adından da anlaşıldığı gibi Paris’te geçmekte...(elbette dekorlar eşliğinde) Ancak yine de American kültürü bu filmde bolca anlatılan bir konu. Film zengin bir kadının Jerry'nin resimlerini sevmesi ve ona yardım etmesiyle devam ediyor. Gittikçe onun tüm yaşamını şekillendiren ve ona parlak bir kariyer veren bu kadın ressamı sevmeye başlıyor. Ancak ressam tanıştığı genç kıza aşık oluyor. Arkadaşı olan Fransız şarkıcının da aynı kızı sevmesiyle işler karışıyor. Tüm bu olaylar yaşanılırken 3.karakter olan müzisyen espirili bir dilde olanları anlatıyor. Gene Kelly'nin neredeyse filmin her alanında emeği hemen göze çarpmakta...Kendisiyle özdeşleşen dans sahneleri cidden unutulmaz. Filmin müzikleri (özellikle aynı adı taşıyan müzik) günümüzde hala popüler kültür için önemli olan eserler...Bununla birlikte müzikal dans gösterisi denilince akla ilk gelen figürler bu filmde başarıyla gerçekleştirilmiş. Filmin belkide en önemli sahnesi, kuşkusuz müzikallerin içerisindeki en uzun dans planına sahip olan finali. Yaklaşık 18 dakikalık bu dans gösterisi başlı başına bir film neredeyse...Filmin başarısı oscar'larda da kendi göstermiştir. 6 Dalda bu ödülü kazanan film, aynı zamanda en iyi film Oscar'ına da sahip. Slaytı İndir

30 Ekim 2009 Cuma

Edvard Munch Resimleri-Çığlık



Slaytı İndir

Norveç in kültürel ve siyasal yaşamına büyük katkıları olan Dr.Christian Munch ve Laura Cathrine’in oğlu olan Edward, 1863 yılında Löten’de doğdu. 5 yaşında annesini, 14 yaşında kız kardeşini veremden kaybetti. Babası çok dindar ve püriten bir babaymış. Püritenler; baskı, ceza, korkutma, tehdit ve sindirme gibi unsurları uygulayarak, dünyayı doğru, adaletli, sevgi dolu yapmaya çalışırlar. Ressamın çok zayıf bir bünyesi varmış ve sürekli hastalanıyormuş. Bu esnada diğer kardeşlerinden birisi şizofreni iken diğer kardeşi evlendikten sonra ölmüş.
Babasının sürekli anlattığı hayalet hikayeleri, korku-hüzün-melankoli-ölüm durumlarında bulunuşu resimlerine de yansıdı . Edward çocukluğunda ve gençlik yıllarında yaşadığı bu ölüm korkusundan hayatı boyunca kurtulamadı

Slaytı İndir

Van Gogh gibi Edvard Munch da resimlerinde hüznü, acıyı, melankoliyi ve özellikle de hastalıkla, ölümü yansıtmaya çalışmıştır. Norveçli ressamın (1863-1944) çocukluğunda ailesinde hastalık ve ölümler eksik olmamıştı. Bunlar hayatı boyunca unutamayacağı, onu etkileyen ve sanatına yansıyan olaylardı. Annesi ve kız kardeşinin ölümünün ardından babası da para sıkıntısı ve bunalım içindeydi. Odasına girip saatlerce dua ederdi.Munch o günler için daha sonra "hastalık, delilik ve ölüm beşiğimin başucunda nöbet bekleyen ve ömrüm boyunca yanımdan ayrılmayan kötü meleklerdir" diye yazar. İlk sergisi sonunda aldığı bir bursla Paris'e gitmiş ve orada üç yıl kalmıştır soluk alıp veren, hisseden, acı çeken ve seven canlı varlıkların resimlerini yapacağını belirten Munch Avrupa'nın pek çok yerini dolaşmıştır En önemli ve etkileyici resimlerinden biri olan ÇIĞLIK'ın 50'den fazla gravürü vardır. Resimde insanın yalnızlığına ve korkusuna şahit oluruz. Körfez, küçük yelkenli gemiler ve resmi çaprazlama kesen parmaklıklı köprü, sahnenin kuzey sahilinde olduğunu gösterir.
Devamı için Tıklayınız..

Slaytı İndir

Jack Vettriano Resimleri




Slaytı İndir
Tüm çalışmalarında şehir kadınları ve şehir erkeklerini film noir havasında resmeden İskoçya doğumlu İtalyan Ressam.

Jack Vettriano

İskoç ressam Jack Vettriano son on yılda hiç görülmedik bir hızla basamakları tırmanarak dünya çapında bir üne ve başarıya kavuştu. Çağdaş İngiliz resminin en önemli ressamlarından sayılan Vettriano dünya rekoru kıran, İskoçya'nın en pahalı tablosunun da yaratıcısı. Vettriano 30’ların ve 50’lerin nostaljik atmosferini taşıyan, kara filmlerden, ucuz romanlardan ilham alan resimlerin yaratıcısı olarak tanınıyor.

Dünyanın en değerli İskoç resmi olarak böyle bir dünya rekoruna imza atan "Şarkı Söyleyen Uşak" ressamın halen en çok tanınan tablosudur.

Slaytı İndir

Günümüzde neredeyse Van Gogh'un ayçiçekleri ve Monet'nin nilüferleri kadar bilindik bir görsel imgeye dönüşmüş olan resimde şık gece kıyafetleri içinde bir çift yağmur öncesi bulutlu bir gökyüzünün altında, ıssız bir sahilde tutkuyla tango yapmakta, bir uşak ise yanı başlarında gelmekte olan yağmura karşı çifti korumak üzere sabırla şemsiyesini siper etmektedir. Figürlerin yüzleri görünmez. Ne kadın ve adamın neden orada dans etmekte olduğunu biliriz, ne de uşağın niye şarkı söylediğini... Zihnimizde binlerce hikâye kurgulanır. İşte Vettriano'nun sanatının gücü de biraz da bundan gelmektedir. Her resmi eski bir filmden bir karedir sanki. Kendimizi öncesi ve sonrası olan bir öykünün dondurulmuş bir anında hissederiz. Renk seçiminden keskin kontürlerine ve kontrastlara kadar sanki her öğe bu sinematik atmosferi güçlendirecek biçimde seçilmiştir. Güçlü bir nostalji duygusu, bir o kadar güçlü dramatik bir ilham ile sarmalanarak hayal gücümüz fişekler, Binlerce ayrı ihtimal serilir gözümüzün önüne. Bir aşk filmi mi yoksa bir kara film midir izlediğimiz? Esas oğlan kimdir? Uşak mı yoksa dans eden adam mı? Yaklaşan fırtınanın habercisi göğün gürlemelerini duyabiliriz nerdeyse.
Yazının Devamı İçin www.eyme.org 'u ziyaret edin...
Slaytı İndir

Audrey Hepburn-Piknik Filmi



Slaytı İndir


Moda yayıncısı Maggie Prescott fotoğrafçı Dick Avery'den yeni bir yüz bulmasını ister. Yepyeni ve çok farklı bir model! Dergi ekibiyle birlikte şans eseri çekim yapmak için gittikleri Greenwich Village'daki bir kitapçıda çalışan Jo'yu kimse farketmez. Oysa bu kitap kurdu, "entel" kızın eşi bulunmaz havası ve güzelliği Dick'in gözünden kaçmamıştır.
Dick Maggie'yi ikna eder. Jo'yu da Paris'te yeni koleksiyonlarla yapacakları moda çekimlerinde modellik yapmak üzere kandırır ve yola çıkarlar. Elbette genç kadını Paris'e gelmeye iten asıl sebep bu sanat şehrinin onu çekmesidir, modellik ise, ödenmesi gereken küçük bir bedel ve biraz macera. Ancak Jo burada giderek içindeki kadını keşfederken, Dick de güzel kıza aşık olmaya başlayacaktır.
Müzikal anlamda önemli bir isim olan Fred Astaire ve Audrey Hepburn buluşturan müzik ve dans unsurları bakımından doyurucu fakat hikayenin farklı yerlere girip çıkması zor bir seyirlik sunuyor izleyenlere.Moda dünyası içinde dönen çarkları belli bir düzeyde gösterse de filmin havasına agır gelen bu konu filmde biraz yama gibi duruyor. Audrey Hepburn ve Funny Face akılda kalan oyunculukları ile müzikal sinema olarak hoş bir film. Slaytı İndir

16 Eylül 2009 Çarşamba

Audrey Hepburn-Zerafet Sembolü



Annesi Hollanda’lı bir baronesti ve akrabaları İngiltere kralı 3. Edward’a kadar giden aristokrat bir sınıfa mensuptu. Babası bir sigorta şirketinde çalışıyordu ve sıksık Belçika, İngiltere ve Hollanda’ya gidip geliyorlardı. 1935’de annesi ve Nazi sempatizanı olan babası boşandılar ve baba aileyi terk etti. Annesiyle Audrey Hollanda’ ya taşındılar, burada baleye başladı ve iyi bir balerin oldu(Yıllar sonra Audrey, Kızılhaç vasıtasıyla babasını bulmuş ve ölene dek ona maddi olarak destek olmuş) 1940 yılında Nazi’ler Hollanda’yı işgal edince, Audrey tehlikeli olabileceğinden annesinin İngiliz soyadını değiştirmiş, Hollanda’yı hem savaş, hem de kıtlık baş gösterince, diğerleri gibi lale soğanlarından un yapıp, bisküvit ve kek yapmayı öğrenmişler. Amcası ve annesinin kuzeni direnişçilere katıldığı için Audrey’in gözleri önünde vurulmuşlar. Audrey de oldukça hastalanmış, Yahudilerin çoluk çocuk trenlere doldurulduğunu da hatırlıyor, sokaklarda misilleme için insanların vurulduğuna tanık olmuş, savaştan sonra baleye devam etmiş ama bir balerin için boyu çok uzunmuş ve savaş sırasındaki yetersiz beslenmeden ötürü bir prima donna olamayacağını düşünerek, oyunculuğu denemeye karar vermiş.

9 Eylül 2009 Çarşamba

Gilda-Rita Hayworth

Slaytı İndir

Gilda karakterine can veren Rita Hayworth 17 Ekim 1918’de İspanyol asıllı bir babanın ve Amerikalı dansçı bir annenin çocuğu olarak ABD'nin New York kentinde doğmuştur. 1946 yılında rol aldığı Gilda filmi Rita Hayworth’un kariyerinin zirvesi oldu. Gilda'dan sonra kazandığı şöhreti iyi değerlendiren ve rol aldığı filmlerle ününe ün katan Hayworth, 1953’te rol aldığı Salomeden sonra sinemadan uzak kaldı. 70’li yılların sonunda yakalandığı Alzheimer nedeniyle sinemadan koptu.Hayworth, 14 Mayıs 1987’de doğum yeri New York’ta hayata veda etti.Gilda, hiç kuşkusuz, güzeller güzeli Rita Hayworth'ın en unutulmaz rolü. Film-noir türünün bu harika başyapıtında, Hayworth, Glenn Ford ile birlikte belleklerden çıkmayacak bir performans sergiliyor. 1946 yılında rol aldığı "Gilda" Rita Hayworth'un kariyerinin zirvesi oldu

8 Eylül 2009 Salı

Günün Slaytı-Yansımalar


Fernando Botero-Şişman Kadınlar

Slaytı İndir
Fernando Botero’nun en ünlü yapıtları, daha çok sanat tarihinin içinden seçtiği, ünlü sanatçıların başyapıtlarını tekrardan kendi üslubu ile ele aldığı resimlerdir. Bunlar arasında Leonardo da Vinci’nin “Mona Lisa”sı, Manet’nin “Kırda Öğle Yemeği”, Edgar Degas’nın “Balerinler”i, Jan Van Eyck’ın “Arnolfini’nin Düğünü”, Velazquez’in “Nedimeler” i sayılabilir. Animasyona yakın ele aldığı şişman figürler onun üslubunun merkezinde yer alır ve bu figürler için “Şişman güzeldir, çünkü şişman insanlar diğer insanların yüzünde hemen bir gülümseme yaratma kabiliyetine sahiptirler, sempatiktirler bu yüzden resimlerimde şişman figürleri kullanıyorum” der.
Slayt ve Sunu Merkezi

7 Eylül 2009 Pazartesi

Efsane Sarışın Marilyn Monroe

Slaytı İndir
Gerçek adı Norma Jean olan Marilyn Monroe, 1 Haziran 1926’da Los Angeles, California’da doğdu. Babası Edward Mortensen, annesini Norma doğmadan önce bırakıp gitmişti. Açlık ve sefalet içinde geçen çocukluk yılları, annesi Gladys Baker’ın ağır bir sinir nöbeti geçirip hastaneye kaldırılması ile daha da karardı. Norma’nın yetimhanedeki yaşamı işte bu talihsiz olayla başladı. 8 yaşında cinsel tacize uğrayan Norma Jean, bir tanıdıklarının yanında kalırken zaman içinde istenmeyen misafir durumuna düştü ve 16 yaşında hayatının en zor kararını verdi. Yetimhaneye dönmeyecek ve fabrikada işçi olarak çalışan Jim Dougherty ile evlenecekti. 1942 Haziran’ında Jim ile evlenen Norma’nın evliliği uzun sürmedi ve 1946 Eylül’ünde bitti..

Burbank’ta bir fabrikada çalışırken şans eseri fotoğrafları çekildi ve modelliğe başladı. Ünlü film
yapımcısı Howard Hughes tarafından keşfedildi ve adı Marilyn Monroe olarak değiştirildi. İlk başlarda küçük rollerde, sessiz sakin sarışın bir kız olarak kendini gösteren Marilyn, "Love Happy" (1949) ve "All About Eve" (1950) filmlerinden sonra başarıyı yakaldı. Doğallığına, cazibesini ve dişiliğini de ekleyerek, sessiz sakin sarışın kız "Sarışın Bomba" olarak anılan bir idole dönüştü. 1950 yılında tanıştığı profesyonel beyzbol oyuncusu Joe Di Maggio ile 1954 Haziran’ında ikinci evliliğini yaptı. Evliliğini sekiz ay sonra noktalayan aktris, oynayacağı iki filmin yapım şirketleri tarafından iptal edilmesiyle birlikte bir süre ekrandan uzak kaldı.


2 Eylül 2009 Çarşamba

Sabrina

Slaytı İndir

Samuel Taylor'un oyunundan uyarlanan bu romantik komedide, unutulmaz Audrey Hepburn, Sabrina'ya hayat veriyor. New York'un ve aslında Amerika'nın en zengin ailelerinden Larabee'lerin şöforü Fairchild'ın (John Williams) kızı olan Sabrina, küçük yaştan itibaren savurgan davetlerin gizli şahidi olarak büyümüş ve kendisine sanki hiç yaşamıyormuş gibi davranan ailenin uçarı sosyete çapkını küçük oğlu David'e (William Holden) platonik bir aşkla bağlanmıştır.Sabrina 20 yaşına geldiğinde
babası tarafından Paris'e gönderilir. Böylece hem David saplantısından kurtulacak, hem de dünyanın en ünlü aşçı okulundan mezun olacaktır. İki yıl sonra geri döndüğünde Sabrina, yaşamı ve zevklerini öğrenmiş, çekici ve 'modaya uygun' bir hanımefendi olmuştur. Sabrina'nın karşıkonulmaz zerafeti ve büyülü havası, üç kez evlenip boşanmış olan 'kadın avcısı' David'i bir kaç dakika içerisinde fetheder.Oysa David'in babası ve ailenin sayısız şirketini yöneten işkolik ağabeyi Linus (Humphrey Bogart) yeni iş planları ve bir şirket evliliği için David'i büyük şirketlerden birinin varisi olan Elizabeth'le (Martha Hyer) nişanlamışlardır. Bu yüzden David'in Sabrina'yla ilişkisi onlar için kabul edilmez bir durumdur. Linus, olayı çözmek için kendisi işe koyulur. David'i geçici olarak 'devre dışı' bırakır ve Sabrina'nın dikkatini dağıtmak için onu gezdirir ve flört eder. Tabii ki genç kadının cazibesi ve pırıltısı karşısında dikkati dağılacak olan kendisidir.

Slayt Merkezi

James Dean-Uzak Bakışlı Adam


slaytı İndir

Sinemanın hep genç kalacak asi delikanlısı James Dean’in 8 Şubat 1931’de başlayan hayatı ne yazık ki 30 Eylül 1955’te geçirdiği araba kazasına kadar sürebildi. Indiana doğumlu James Byron Dean, ikinci kısmını attığı ismini sinema tarihine bu kadarcık zamanda kazımayı başardıSinemanın hep genç kalacak asi delikanlısı James Dean’in 8 Şubat 1931’de başlayan hayatı ne yazık ki 30 Eylül 1955’te geçirdiği araba kazasına kadar sürebildi. Indiana doğumlu James Byron Dean, ikinci kısmını attığı ismini sinema tarihine bu kadarcık zamanda kazımayı başardı - Uzak Bakışlı Adam - Akıllarda yer etmiş o en ünlü
Slaytı indir

fotoğrafı (hani o gözlerini kısıp uzaklara baktığı fotoğraf) gene gözlüksüz çektirdiğini düşünürsek, üzerine kendisinin ileri derecede miyop olduğunu eklersek, o fotoğrafın aslında karizma için kasten çekilmediğini; çekim esnasında James Dean'in uzaklarda birşeyi görmeye çalıştığını düşünebiliriz. Şişe dibi benzeri kocaman bir gözlük kullandığı bilinir. Şaşırtıcı olmasa gerek, sahnede ya da film çekimlerinde asla gözlük kullanmaz. Geçirdiği trafik kazasıyla ilgili teorilerin birinde, o gün arabasını kullanırken gözlüklerini takmadığı iddia edilir.

www.eyme.org

Edouard Manet



Slaytı İndir

Fransız Edouard Manet, çevresinde gördüklerini yenilikçi bir anlayışla tuvaline aktaran ünlü bir ressamdır Günlük yaşamı, bütün hareketliliği ve ışığıyla yakalamaya çalışırken, bir yandan da ışık ve renk kullanımında yeni teknikler denedi. Manet Paris'te doğdu Babası avukat olmasını istiyor, sanatçı olmasına karşı çıkıyordu Manet önce denizcilik okuluna başvurdu, giriş sınavını kazanamayınca bir süre gemilerde çalıştı 19 yaşına geldiğinde dönemin tanınmış ressamlarından Thomas Couture'ün öğrencisi oldu Daha o zamandan, başkalarının resim tarzını taklit etmeyecek kadar bağımsız bir kişiliği olan Manet, bu yüzden öğretmeniyle sık sık tartışıyordu Atölyede altı yıl kaldı, ardından Avusturya, Almanya, İtalya ve Hollanda'ya geziler yaptı Paris'e döndükten sonra cana

Slaytı İndir..

yakınlığı ve şakacılığı sayesinde kısa sürede sevildi, dönemin öteki yenilikçi ressamlarıyla yakın dostluklar kurdu Özellikle Claude Monet'yle olan dostluğu sırasında o da açık havada resim yapmaya başladı Ama öteki ressamların kullanmaktan vazgeçtikleri kahverengi, siyah, gri gibi koyu renkleri büyük bir ustalıkla kullanmayı sürdürdü .1863'te bugün Paris'te Louvre Müzesi'nde bulunan Kırda Öğle Yemeği adlı ünlü yapıtını Salon sergisine yolladı, ama denetim kurulu yapıtı geri çevirdi. Bunun üzerine o da resmini "reddedilenler salonu" anlamına gelen Salon des Refuses'de sergiledi .Resimde ağaçların gölgesine kurulmuş bir kır sofrasında giyinik iki adam arasında oturan çıplak kadın görüntüsü izleyicilerde ve eleştirmenlerde şok etkisi yarattı . Renk düzenlemeleri ve kullandığı lekeci teknik, izleyenlerce bir düzensizlik yığını olarak değerlendirildi. İki yıl sonra Salon sergisinde bir başka ünlü yapıtı olan Olympia'yı sergiledi Eleştirmenler Manet'nin güzellik anlayışını sert bir dille eleştirerek yapıtın çirkin ve iğrenç olduğunu öne sürdüler.





Çok daha fazlası için http://www.eyme.org/

James Tissot

Slaytı İndir

Fransız ressam ve grafik sanatçısı James Tissot yüksek sosyetenin resimlerini yaptığı eserleriyle büyük başarıya ulaştı. Onun en önemli merakı zarif kadın kostümlerini tüm detayları ile resimlemekti ve aynı zamanda sosyal özentinin yetenekli bir gözlemcisiydi. Tissot 1871’den 1882’ye kadar Londra’da çok şık bir stüdyo işletti. Sevgilisi Kathleen Turner’ın ölümünden sonra Fransa’ya geri döndü. 1885 yılında tamamen dinsel temaları resimlemeye başladı. Kutsal Topraklar’a 1886-87 ve 1889 yıllarında yaptığı ziyaretlerden ilham aldı ve kitaplar için İncil’den alınmış hikayelerin illüstrasyonun başladı
Slaytı İndir
Çok daha fazlası için www.eyme.org

1 Eylül 2009 Salı

Diego Rivera


DİEGO RİVERA


Slaytı İndir

Meksikalı sanatçı, duvarları konuşturan ressam
frida kahloy'la yolları sürekli kesişen frida'nın taparcasına sevdiği adam.. Diego Rivera (1886-1957) özellikle duvar resimleriyle ünlü Meksikalı ressam. Meksikalı ressam Frida Kahlo'nun kocası. Latin Amerika'da ve ABD'de fresk sanatını yeniden canlandırdı. Duvar resmi yapmaya genç yaşta başlayan Rivera, Meksiko'da San Carlos Güzel Sanatlar Akademisi öğrencisiyken b ir öğrenci eylemine katıldığı için okuldan atıldı. Öğrenimini sürdürmek için İspanya'ya giden Rivera, daha sonra Paris'e yerleşti. Orada Pablo Picasso ve Amedeo Modigliani gibi sanatçılarla dost oldu. 1920'de Rönesans dönemi fresklerini incelemek üzere İtalya'ya geziye çıktı.İtalya'da gördüklerinden çok etkilenen Rivera, ülkesinde uygulamak için taslaklarını çizdi.1921'de Reform yanlısı Alvero Obregon'un devlet başkanı seçilmesi üzerine Meksika'ya döndü. Yakın geçmişteki Meksika Devri mi'nin umutlarını ve eylemlerini dile getiren siyasi ve toplumsal içerikli bir dizi duvar resmi yaptı. ABD'de Detroit'te Detroit Sanat Enstitüsü ve New York kentindeki Rockefeller Merkezi için de duvar resimleri yapan Rivera'nın resimleri o günlerde siyasi içeriklerind en dolayı yoğun tartışmalarla karşılaştı. Fresklerin çarpıcı renkleri, cesur, yalın ve anıtsal üslubu ABD'de ve Latin Amerika'da fresk sanatının yeniden canlanmasına yol açtı.Diego Rivera, sanat yaşamı boyunca New york, San Fransisco ve Detroit gibi şehirlerin duvarlarında izler bıraktı. Bu duvar resimlerinde her zaman baş kahramanları yine ‘alt sınıflar’. İşçiler, köylüler, çalışanlar sınıfı. Resimlerindeki yüzleri her zaman alt sınıflardan seçiyor, politik görüşünü bu şekilde ortaya koyuyordu. Politik görüşü ve Rivera deyince akla tabii ki 1933 yılında Rockefeller Binası için yapması istenen duvar resmi geliyor. Bu olay kızına sorulduğunda ‘4 yol ağzındaki adam’ olarak nitelenen resim için, “Çok muhteşem bir duvar resmiydi. Kapitalizmle sosyalizmin yollarının çatışmasını anlatan çok önemli bir resimdi” dedi. Rivera Rockefeller için yaptığı duvar resminde Lenin’in yüzünü kullanmış ve ancak Nelson Rockefeller Lenin’in yüzünü çıkarmasını isteyince Diego Rivera şiddetle reddetmiş ve bunun kültürel vandalizm olduğunu ve kendisinin ressam özgürlüğünü aldıklarını söylemişti Onlarınki güvercin ile fil’in evliliğiydi. Meksika’nın binbir renk ile bezeli ruhuna doFil güvercin ile evlendiğinde tarih 21 Ağustos 1929 du. Diego Rivera 42 yaşındaydı, Frida Kahlo ise sadece 22. Damat döneminin en önemli ressamlarından biriydi. Hani hayattan da büyük insanlar vardır derler ya, işte o onlardan biriydi. Hem cüssesi bir devi andırıyordu, hem de resimleri dev boyutlardaydı. Duvara yapılan büyük boyutlu resimlerin, mural’ların Meksika’daki en önemli isimlerindendi. Ülkesindeki öğrencilik yıllarının ardından gittiği Paris ve Madrid’te resim çalışmış, sergiler açmıştı. Meksika komünist partisinin tutkulu bir üyesi, sanat çevrelerinin en aranılan ismi, ve kadınlara düşkünlüğü herkesce bilinen bir erkekti.kunmakta biraz onların resimlerinden geçiyordu. Güvercin gelin Frida Kahlo ise altı yaşında geçirdiği çocuk felci sonrası, sağ ayağındaki inceliği uzun eteklerin altına gizlemeyi adet edinmişti. Onsekiz yaşında geçirdiği bir otobüs kazası ise bedeninde neredeyse hiç sağlam yer bırakmamıştı. Omuriliğinde meydana gelen kırık hayatının sonraki yıllarında onu çelik korselerin içine hapsedecekti. Resim yapmaya, kaza sonrası yatakta geçirmek zorunda kaldığı uzun aylarda başladı. Resimlerindeki model kendisi, ve tuvale yansıyanlar ise hayatındaki fiziksel ve ruhsal acılardı.Karşılaştılar, aşık oldular ve evlendiler. Birbirlerinde ne bulduklarını sadece onlar bilebilir ve bize de sadece duygularımızla tahmin etmek düşer. Frida, Diego’nun çalkantılı ve pırıltılı hayatı aracılığıyla dış dünyaya dev bir kapı açmıştı. Sanatçı Diego’ya hayrandı, kocası Diego’ya ise aşık. Ve bu aşk hiç bitmedi.
Sunu Merkezi



http://www.eyme.org/

31 Ağustos 2009 Pazartesi

Charlie Chaplin-Şarlo


Sinemanın en evrensel tipidir Şarlo, bundan dolayı sinemanın da simgesidir. Şarlo sinemayla birlikte emekledi, büyüdü, olgunlaştı. Sinemanın sanat oluşu kadar, yığınlara ulaşmasında, aydınların ilgisini çekmesinde de en büyük pay Şarlo'nundur. "Sokaktaki küçük adam"ı canlandırarak sinemanın insancıl boyutlara ulaşmasını sağlayan da odur. Chaplin, yarattığı şarlo tipini, sessiz sinema izleyicilerini güldürmek için olduğu kadar insan yaşamını hiçe sayan acımasız ve bunalım dolu toplum düzenini eleştirmek amacıyla da kullandı.
İngiliz sinema oyuncusu ve yönetmeni Charlie Chaplin, 16 Nisan 1889'da İngiltere'nin başkenti Londra'da dünyaya geldi. 25 Aralık 1977'de İsviçre'de öldü. Her ikisi de müzikhol oyuncusu olan annesi Hannah ve babası Charles Chaplin'den, daha küçük yaşta şarkı söyleyip dans etmesini öğrenmişti. İlk kez sekiz yaşındayken, bir klog dansı gösterisi olan Sekiz Lancashire'lı Delikanlı ile sahneye çıktı. Babasının bundan kısa bir süre sonra ölmesi, annesinin de sık sık akıl hastanesine girip çıkması yüzünden Chaplin'in çocukluk yılları, yatılı okul ve yetimhanelerde sıkıntıyla geçti. Bu dönemde bazen geçici sahne işleri buldu, bazen de sokaklarda yaşamak zorunda kaldı.
Slaytı İndir
On yedi yaşındayken, üvey ağabeyi Sydney kendi çalıştığı ve çeşitli danslar, oyunlar, komedi programları sunan bir Karno topluluğunda ona iş buldu. 1913'e değin Karno'yla çalışarak sayısız müzikhol skecinde oynayan Chaplini, o yıl filmlerde rol almak üzere, bir yapımcı olan Mack Sennett, Karno turnesi sırasında New York'tayken fark etmişti. Chaplin Aralık 1913'te 150 dolar haftalıkla sinema yaşamına adım attı ve bir daha da sahneye dönmedi. Şarlo adı, 1915'te fransız sinemasının ilk günlerinde, yapımcı Jacques Haik tarafından ortaya atılmıştır. bu tip, chaplin'in bir ingiliz soylusunu canlandırdığı ilk filmi ekmek davası'nda yoktur ancak ikinci filminde [venedik'te çocuk otomobil yarışlarında ]ortaya çıkmıştır. Şarlo, çok az konuşabilen, her türlü cambazlığa yatkın, ama en yüce insani duyguları da ortaya koyabilen bir çeşit kukladır. özelliklerini meydana getiren melon şapkası, bambu sopası, bol ve yamalı pantolonu, dar ceketi, yamalı pabuçları ve kısa bıyıklarıyla büyük üne kavuşan şarlo tipi aynı zamanda iyilikseverliği, kurnazlığı, duygusallığı ve kadere boyun eğen insanı temsil eder. Chaplin, “Altına Hücum“filmini hazırlarken, batıya göç edenlere ilişkin bir kitap okumuştur.Göçenlerden bir bölümü California ya giderken yollarını kaybedip Sierra Nevada dağlarında karlarda kalmışlardır. 160 kişiden ancak on sekizi hayatta kalmış, ötekiler soğuktan, açlıktan ölmüştür. kimileri ölüleri yemiş, kimileri de çarıklarını kızartmıştır. işte bu trajediden Chaplin sinema tarihinin en komik sahnelerinden birini çıkarmıştır: Şarlo açlıktan kurtulmak için ayakkabısının tekini suda kaynatır, oturup onu yer, çivilerini kemik sıyırır gibi sıyırır, bağcıkları da makarna niyetine yer.yapımı 14 ay kadar süren bu film bütün dünyada gerçekten de çok beğenildi. Filmin maliyeti kesin olarak bilinmiyor, rakamlar 300 binle bir milyon dolar arasında değişiyor. Yalnız gelirini biliyoruz: Film yalnız Amerika da iki buçuk milyon, toplam olarak da beş milyon dolar getirdi. Çocukluğu ve ilk gençliği yoksulluk içinde geçen Chaplin için büyük bir başarıydı bu. City Lights-Şehir Işıkları İyi yürekli bir sokak serserisi, kör bir çiçek satıcısına aşık olur. Kıza kendisini zengin bir adam olarak tanıtır. Sonradan hayatını kurtardığı bir milyonerin ona arkadaşça davranıp sözler vermesinden cesaretlenir. Adamın kapısını aşındırıp, sevdiği kızın gözlerinin görmesi için gerekli ameliyat parasını ödünç alabileceğini sanır. Oysa varlıklı insanlar abartılı bir kibarlık içerisinde, ikiyüzlü bir yaşam sürmeye alışkındırlar. Çoğu eleştirmene göre Charlie Chaplin'in başyapıtı. Sesli sinemanın yeni yayılmaya başladığı bir dönemde, bu devrimi reddederek yine sessiz çektiği filminde, neredeyse tüm becerilerini konuşturuyor Chaplin... Charlie Chaplin Amerikan yapımı sessiz filmlerde canlandırdığı acınacak halde, ama aynı zamanda komik küçük serseri (Şarlo/Charlot) karakteriyle dünya çapında ün kazandı. 1914'te oynadığı ilk filmini izleyen iki yıl içinde ABD'nin en tanınmış kişilerinden biri olmuş, 1920'lerin başlarına gelindiğinde filmlerinin sağladığı gelirlerin yüksekliği karşısında hiçbir film şirketi istediği ücreti ödeyemez hale gelmiş, o da ancak yapımcılığını kendisinin üstlendiği filmlerde rol almıştır. 1920'lerin sonlarında sesli sinemaya geçilmesinden sonra yalnızca birkaç filmde görünmekle yetinmesine karşın, ilk dönem filmlerinin sinema klasikleri olarak değerlendirilmesi ve yeni izleyici kitlelerince de ilgi görmesi nedeniyle ününü hemen hiç yitirmemiştir. 1940 yılında “The Great Dictator" (Büyük Diktatör) filmiyle Hitler i ve Naziliği alaya aldı. ...Zalimler de böyle sözler vererek iktidara geldiler. Ama yalan söylediler! Sözlerini tutmuyorlar. Hiçbir zaman da tutmayacaklar! Diktatörler kendilerini kurtarır ama halkı köle gibi kullanır. Artık dünyanın özgürlüğü için savaşalım, hırstan, nefretten ve hoşgörüsüzlükten kendimizi arındıralım. Sağduyulu bir dünya için savaşalım, bilimin ve gelişmenin bizleri mutluluğa götüreceği bir dünya için savaşalım. Askerler, demokrasi adına birleşelim!-Charlie Chaplin (Büyük Diktatör filmindeki konuşma'dan alıntıdır) Kendisinden bir hayli genç olan kadınlarla yaptığı dört ayrı evlilik, bir dönem kendisine açılan babalık davası sorunu ve Altına Hücum adlı filmindeki bazı sahnelerin komünizm propagandası olarak yorumlanması gibi olaylar bu kampanyayı sözde bir başarıya ulaştırdı ve Chaplin'in Amerika Birleşik Devletleri'ne girmesi yasaklandı. Bunun üzerine karısı ve çocuklarıyla İsviçre'ye yerleşmiş ve ölünceye kadar da orada kalmıştır. Ancak 1972 yılında Oskar Özel Ödülü'nü alması için Amerika Birleşik Devletleri'ne çağırılmıştır. Takip eden yılda City Lights adlı filme bir kez daha Oscar ödülünü kazanmıştır. 1975 yılında 86 yaşında iken İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth tarafından şövalye unvanına layık görülmüştür.
Çok daha fazlası için www.eyme.org

14 Ağustos 2009 Cuma

Greta Garbo-Buzlar Kraliçesi



Oynadı mı yaşadı mı kimseler bilmez.İnsan başka kadınlardalarda ancak sarhoşken görebildiğini; Garbo'da ayıkken görebiliyor..”

İsveç asıllı Amerikalı sinema oyuncusu,beyazperdenin en gizemli kadını..36 yaşında sessiz bir şekilde sinemayı bırakmıştır...Soğuk,mesafeli duruşunun yanında çok da hüzünlü bir yanı vardır Doğum ve ölüm tarihleri: 18 Eylül 1905- 15 Nisan 1990İsveç’li sessiz sinema döneminin efsanevi oyuncusu Greta Garbo’nun asıl adı Greta Lovisa Gustafsson. 1955 yılında “unutulmaz filmleri” nden dolayı kendisine bir Onur Oscar’ı verildi. Amerikan Film Enstitüsü’nün tüm zamanların en büyük 5 kadın oyuncusundan biri olarak nitelendirdiği Greta Garbo’nun pek çok lakabı vardı: Fyordların Sfenksi, Kuzeyli Su
Perisi, Buzlar Kraliçesi, Tanrısal Kadın, Düşlerin En İyİ
Yoldaşı, Alev Alev Yanan Buz, Şiir, Şafak ve Müzik, Kadın Hamlet, Buz Meşalesi, Günahkar Bakire, Baltık’ın Utangaç Güzeli. …. Guiness Rekorlar Kitabı da onu ‘gelmiş geçmiş en güzel kadın’ olarak nitelemiştir.
Kariyerinin ilk günleri haricinde hiç röportaj vermemiş, imzalı resim imzalamamış, hayran mektuplarına cevap vermemiş ve filmlerin galalarına katılmamış! Büyük Otel filminde söylediği repliği ‘Yalnız kalmak istiyorum” cümlesi onun adeta yaşam felsefi oldu. Yıllar sonra Gabro bu konuda “Yalnız kalmak istiyorum demedim, rahat bırakılmak istiyorum dedim, arada fark var” demiştir.

1953’de New York’da yedi odalı bir apartman dairesi aldı, hayatının sonuna kadar orada yaşadı. Arada sırada sokağa çıktığında, tanınmamak için kocaman gözlükler takardı, çok tutumlu bir kadın olduğu ve yatırımlar yaptığı, çok zengin olduğu söyleniyor. Ölmeden önce anılarını yazdığı da söylendi.
Meme kanserinin üstünden gelen Gabro, 15 Nisan 1990 yılında New York ta 84 yaşında, böbrek yetmezliği ve zatüree nedeniyle hayata veda etti, cesedi yakıldı. Külleri İsveç’teki bir mezarlığa gömüldü. Malikanesini yeğenine bırakmıştır Kişi olarak otoriteyi, hiyerarşiyi ve kamuoyunu hiç önemsemedi, hiç evlenmedi, özel hayatıyla ilgili hiç bir sırrı açıklamadı. hiç röportaj yapmadı, hiçbir galaya katılmadı, hiç resim imzalamadı. Film şirketi bile evinin adresini ve telefonunu bilmiyordu.Onur Oscarı aldığı gece dahi ödül törenine katılmadı. Garbo nun kusursuz bir güzelliği yoktur aslında. Mona Lisa gibi; kendisine bakılan her açıda, her pozunda, her fotoğrafında kadını güzel kılan farklı bir sıfata bürünür baştan aşağı. Esrarengiz, tatlı, akıllı, havalı, kendinden emin, masum, seksi, hüzünlü kadın... Kusurlarına rağmen her türlü güzeldir ve kusurlarıyla gerçektir. Hafifliğe olan uzaklığıyla kadının asaletinin simgesidir
.
Greta Garbo Hakkında çok daha fazlasını öğrenmek istiyorsanız http://www.eyme.org/ 'u ziyaret edebilirsiniz.

13 Ağustos 2009 Perşembe

Prensesler



Zaman zaman aklıma geliverirler, üçü de birbirinden güzeldi...üçü de dünyaca ünlüydü...üçünün de sokağa çıkmaları, bir yere gitmeleri dergilere, gazetelere kapak olurdu ve üçü hakkında da sayfalarca yazı yazıldı, dedikodu yapıldı, üçü de son derece şaşaalı, debdebeli saray hayatı yaşadılar ve üçünün de sonu çok hazin, çok acıklı oldu...Kimler miydi bu üç güzeller? Eski yıllardan başlarsak, Prenses Süreyya, Prenses Grace Kelly ve Prenses Diana…


wwe.eyme.org sitesinde birbirinden kaliteli slaytları bulabilirsiniz
Slayt gösterisi için tıklayınız...

Roman Holiday Filmi



Filmde hangi ülkeden olduğu açıkça belirtilmemiş bir kraliyet ailesine mensup Prenses Ann (Audrey Hepburn) birkaç Avrupa başkentine yaptığı ziyaretlerden sonra maiyeti ile birlikte Roma'ya gelir. O da kaçınılmaz olarak resmi protokole tabidir ve tek bir dakikası bile boş geçmez. Yaşı oldukça genç olan prenses görevi icabı katlanmak zorunda kaldığı bu ağır ve yorucu rutinden sıkılmaktadır. Bir gece doktorunun kendisine uyguladığı sakinleştirici enjeksiyondan sonra yatıp uyuyacağı yerde, Roma'yı özlemini duyduğu bir şekilde, yalnız başına gezmek üzere kaldıkları elçilik sarayından gizlice kaçar. Ancak bir süre sonra ilaç etkisini gösterdiğinde tarihi bir çeşmenin yanındaki bankta sızar kalır. Roma'da görevli Amerika'lı bir gazeteci olan Joe Bradley (Gregory Peck) onu bu şekilde görür ama tanımaz, sarhoş olduğunu sanarak başından atmaya çalışır, başaramayınca istemeye istemeye kaldığı pansiyona götürmek zorunda kalır. Bradley aslında çok başarılı bir gazeteci değildir, az kazanmaktadır hatta Amerika'ya dönecek parayı bile bir araya getirememiştir. Üstelik patronunun verdiği son görev olan "prensesle röportaj yapma" işini bile başaramamıştır, ancak ertesi sabah işe gittiğinde kendinden emin bir şekilde patronu ile bu röportajı yapacağına dair büyük bir iddiaya girer, çünkü son anda büroda prensesin resmini gazetede görmüş ve pansiyonda uyurken bıraktığı kızın prenses olduğunu anlamıştır
Slaytı indirmek için www.eyme.org

Gilda-Rita Hayworth



Gilda karakterine can veren Rita Hayworth 17 Ekim 1918’de İspanyol asıllı bir babanın ve Amerikalı dansçı bir annenin çocuğu olarak ABD'nin New York kentinde doğmuştur. 1946 yılında rol aldığı Gilda filmi Rita Hayworth’un kariyerinin zirvesi oldu. Gilda'dan sonra kazandığı şöhreti iyi değerlendiren ve rol aldığı filmlerle ününe ün katan Hayworth, 1953’te rol aldığı Salomeden sonra sinemadan uzak kaldı. 70’li yılların sonunda yakalandığı Alzheimer nedeniyle sinemadan koptu.Hayworth, 14 Mayıs 1987’de doğum yeri New York’ta hayata veda etti.Gilda, hiç kuşkusuz, güzeller güzeli Rita Hayworth'ın en unutulmaz rolü. Film-noir türünün bu harika başyapıtında, Hayworth, Glenn Ford ile birlikte belleklerden çıkmayacak bir performans sergiliyor. 1946 yılında rol aldığı "Gilda" Rita Hayworth'un kariyerinin zirvesi oldu.


Devamını okumak ve slayt gösterimini indirmek için http://www.eyme.org/

SAPIK FİLMİ-PSYCHO




Sapık" Hitchcock'un siyah beyaz çektiği son konulu sinema filmidir. Hitchcock filmi siyah beyaz çekmesinin nedenlerinden birinin, renkli çekildiği takdirde bir gerilim filminden çok kanlı bir korku filmi görünümünde olacağı endişesini taşıması olduğunu belirtmişti.Hatta çekimlerde
kan yerine çikolata sosu kullanmıştır. Asıl neden ise filmi mümkün olduğunca ucuza mal etmek istemesiydi. Ona göre siyah beyaz çekilmiş ucuz film'ler gişede çok iş yapıyorsa, yine siyah beyaz çekilmiş, ucuza mal olmuş ama kaliteli bir film kimbilir nasıl bir gişe yapardı. Nitekim tahmininde yanılmadı ve 1 milyon doların altında bir maliyetle tamamlanan film tam 40 milyon dolar hasılat yaptı.
Marion Crane (Janet Leigh), Arizona'da bir emlak ofisinde çalışmaktadır.Sevgilisi Sam (John Gavin) ile evlenmek istemektedir ancak çiftin çok az parası vardır.Bir cuma günü, patronu Marion'a bankaya para yatırması için 40 bin dolar verir.Marion, bu parayla Sam'le hayal ettikleri hayatı kurabileceklerine karar verir ve parayı çalarak Sam'le buluşmaya gider. Yolda Bates Motel'de konaklamak zorunda kalır.Moteli işleten Norman Bates (Anthony Perkins), annesiyle saplantısı olan genç bir adamdır.Beraber akşam yemeği yerler ve Marion odasına çekilir ve yatmadan önce duş almaya karar verir.Sinema tarihinde adından ünlü "duş sahnesiyle" söz ettiren, türünün en önemli örneklerinden Sapık, Alfred Hitchcock'un başyapıtlarından biri olarak kabul edilir
Marionun peşine düşen özel dedektif de bu cinayetten nasibini alır ve sonu da Marion gibi olur.Olaylardan şüphelenen Marionun kardeşi ve Maronun sevgilisi Sam, Bates otele gelerek oda kiralarlar ve gerçeği ortaya çıkarmaya çalışırlar.Filmdeki olay sıradan bir cinayet değildir.Norman Bates ve kafasının içindeki annesidir olay. Görsellikten ziyade psikolojik boyutu devreye girer filmin.
Filmdeki anne Bates ve Norman aslında aynı kişidir.Filmin birde kamera guzelliği vardır,kamera çok başarılı kullanılmıştır..Norman Bates yanı namı diğer Psycho'muz Anthony Perkins çok başarılı,o içten ve masum duran gulumsemesi,urkutucu bakışları,ellerini kullanışı ve o şeker yiyişi..Hala çocukluğunda kalmış bir kişilik olduğu o odasının yanısıra,şekerleri elinden düşürmemesindende anlaşılıyordu..Janet Leigh'de harika bir oyunculuk sergiliyordu,onun kızkardeşini oynayan Vera Miles'da..Bu arada ikisinin gerçek kardeş gibi birbirine çok benzedikleride görülmektedir.Alfred Hitchcock filmi uyarladığı romanın telif haklarını yazar Robert Bloch'tan gizlice ve adını vermeden sadece 9.000 dolara satın almıştı. Arkasından da mümkün olduğu kadar fazla sayıda kitap kopyasını piyasadan satın alarak sürprizli sonunun öğrenilmemesini sağlamıştı……Alfred Hitchcock kamera önünde görünmesi onun filmlerinin bir imzası haline gelmiştir. Sapık filminde Hitchcock, 7. dakikada Marion Crane'nin ofisinin dışında, pencere kenarındaki kovboy şapkalı adam olarak görünmüştür En başarılı sapık, Alfred Hitchcock'un sapığıdır.Film gerçekten inanılmaz güzel ve korkunçtur. Antony Perkins ondan sonra "Sapık 2"'de oynadı. Ama ne yazık ki arkasında Hitchcock gibi dev bir yönetmen yoktu. Bu nedenle "Sapık 2", ilki gibi bir sinema klasiği olamadı. Sapık" ABD'de "kültürel, tarihi ve estetik olarak önemli" filmler arasına seçilerek Kongre Kütüphanesi'nin "Ulusal Film Arşivi"nde muhafaza edilmesine karar verilmiştir.
Filmin salayt gösterimi için www.eyme.org 'u ziyaret edebilirsiniz..